MAALESEF ÇOK ACI BİR GERÇEĞİMİZ VARKİ;
KÖYÜMÜZ NE KADAR GÜZEL OLSADA ,BU DİREK YÜZÜNDEN KANSER KÖYÜMÜZE DALGA DALDA YAYILMAKTA
BUNA KİM DUR DİYECEK?
2020 yılında dünyada 20 milyon insanın kanser olacağını vurgulayan Prof. Dr. Erkan Topuz, yiyecek-içecek maddelerinden, giyim kuşama ve temizlik malzemelerine kadar bir çok üründeki kanser tehlikesine dikkat çekti ve son derece önemli uyarılarda bulundu.
İşte Prof. Dr. Erkan Topuz’un açıklamaları:
-Yeni arabalarda çok güzel kokular vardır. İşte kanserojen! Çünkü arabaların içindeki tüm o plastikleri yapıştırmak için kullanılan yapıştırıcıların hepsi kanserojendir.
Tabiatta o kadar güzel yapıştırıcılar vardır ki... Mesela ipek böceklerinin salgısından elde edilen zamkın gücü başka hiç birşeyde yok. Midyeler, denizdeki demirle birleşerek taşa yapışıyor ve onu kopartamıyorsunuz. Korkunç bir yapıştırıcı gücü var. işte dünya yavaş yavaş bunlara dönmeli...
-Kuru temizleme işleminden geçen giysilerin üzerinde kanserojen madde kalıntıları vardır.
-İşyerlerinde bilgisayarlar açık, belki oda da televizyon var ve o da açık, cep telefonları da tabii yanımızda... Radyasyonlu ortamları havalandırmak gerekir. Cep telefonlarıyla 30 saniyeden fazla konuşmak, 10 yıl sonra beyin tümörlerinin 2 katına çıkmasına neden olmakta. Cep telefonlarını kulaklıkla kullanalım. Nispeten daha koruyucu bir etkisi var. Bilgisayarlarımızı gerekmedikçe açık bırakmayalım. Televizyonları 6-7 metre uzaktan izleyelim.
-Baz istasyonlarına aşağı yukarı 1 kilometre uzaklıkta oturmamız gerekir. Bir de ayriyeten Amerika’da yeni çıkan yasa ile cep telefonlarını kuvvetlendirici yerler var. Onların da okullara 500 metreden yakın olmaması gerekiyor. Yeni yapılan bir çalışmada (2005 yılı Amerika’da) otobana yakın oturanlarda özellikle çocuklarda kanser ve lösemi riskinin 5 kart arttığı görülmüş. Arabalardan yayılan mazot ve kurşun atıklarından dolayı.
-Çalışan insanların çoğunluğu öğle tatillerinde fastfood yiyorlar. Yanında bir gazlı içecek var. Tabi bunların içinde şeker var. Şeker kanserin en önemli dostudur. Fastfooddaki et kırmızı et ve yanmış. Bunun içinde bir yığın katkı maddesi var. Yanında ise hiç hiç sebze yok.
-Sodayı da aşırı tüketmeyelim. Radyasyon var çünkü içinde. 1-2 tanenin zararı yok ama aşırı miktarda tüketmeyelim.
-Sert içkilere karşıyız. Votka, rakı gibi. Çünkü miğde, ağız, diş ve mesane kanseri yapıyor. Günde 2 bardak şarap içen kadınlarda meme kanseri riskinin 3-4 kat arttığı görülmüştür. Ama bu çok yanlış anlaşılmasın, şarapçılar iflas eder. Şarapların içinde de pestisit var. Çünkü bunlara organik gübre atabiliyorlar. Organik şarap içebilirler. Kaliteli yetiştirene karşı değilim, ama üzümler aşırı büyük olsun diye çok aşırı gübreleniyor.
-Zeytinciler de bunu yapıyorlarmış. Zeytinler iyi olsun diye 5 kat fazla gübre atıyorlarmış.
-Yapraklı olan yiyecekleri lahana, kıvırcık, marul gibi sebzelerin ilk 4 yaprağını atalım. Çünkü istediğiniz kadar yıkayın, organik bile olsa pestisiti uzaklaştırmanız mümkün değildir.
-Lahana veya haplarını tüketin. Kırmızı turp, lahana, karnıbahar ve brokoliyi haftada 2 kez tüketirseniz hipotriodi yapabilir. O yüzden genellikle buharda pişirin ve öyle tüketin.
Organik nedir?
-Doğrudan doğruya pestisit atılmamış yani tabi toprakta yetişen, zirai mücadele ilacı kullanılmamış, organik gübre genellikle kullanılmış yiyecekler. Organik gübre de çok önemli. Amerika’da organik gübreye bile bakıyorlar. Çünkü o gübrenin alındığı hayvan da pestisit almış olabiliyor. Bu çok ince bir çizgi.
-Dünyanın en iyi organiklerinde bile yine 3-5 tane pestisit bulunmuş.
-Hakiki organik, Tarım Bakanlığı’nın tasdiki olanlarını almak zorundayız, yani artık buna inanmak zorundayız. Ama onun dışındakilere de çok dikkat etmemiz gerekiyor.
Organik ürünün ne faydası var?
Organiklerde salvastrol denen bir madde var. Mesela kırmızı turp kendisini haşarelerden, böceklerden ve etrafında kendisini rahatsız edebilecek zararlı mahsullerden koruyor ve bunun için de salvastrol denilen maddeyi salgılıyor. Doğal bir savunma. Ama maalesef inorganik yetiştirilen ürünlerin salvastrol üretmesine gerek kalmıyor. İşte biz organik olanı aldığımız zaman salvastrol ümmün (bağışıklık) sistemimizi güçlendiriyor, kanserden koruyor, kolestrol seviyesini düzenliyor vs...
-Çocuklar patates kızartmasını çok seviyorlar. Onların keyfini kaçırmayalım. İlk yağda, temiz bir yağda biraz kızartılabilir.
-Çocuklara balık terbiyesi verelim.
Neden kuzu eti?
-Ben kırmızı et için sadece kuzu etini önerdiğimde bir öğretim üyesi çıktı "Ankara’da kuzu kalmadı" dedi. Kuzuyu önermemin nedeni şu: Gariban doğduktan sonra hiç bir zaman tarlaya salınmıyor. Çünkü tarlaya salındığı zaman pestisitleri otluyor hayvan. Onun dışında biz ineklere 80 kilo süt versin diye büyüme faktörü veriyoruz. Bu gidip adalesinde birikiyor. Büyüme faktörü vücudunda kanına giriyor, kanıyla adaleye ve sütüne geçiyor. Hormon bu, ve kanserojendir. Vücuda girdiği zaman insülin oranını yükseltiyor ve insülinin inip çıkması da glikozu tetikliyor. Yani üç yönden kanserojen oranı tetikleniyor.
İnsanları aydınlatmak zorundayım
Bunlara rağmen, maalesef bana bir öğretim üyesi de bunu söylüyor. Ben de dedim ki: "Eğer siz istiyorsanız diğerlerini de yiyebilirsiniz ama ben insanların yüzde 90’ı benim ağzımın içine bakıyor. Onları aydınlatmak zorundayım. Sağolsun, Uğur Dündar ile biz bu işe soyunduk. Siz ne derseniz deyin biz bu işin peşindeyiz".
Genellikle bütün Amerika’daki büyük şirketler -Türkiye’de tabi buna bir yerde yakın-biz böyle bir şeyler söylediğimiz zaman hemen bir bilimsel kurul kuruyorlar. ’Bunlar satın alındı’ demiyorum, iftira etmiyorum hocalarımıza ama bunlar hemen bir çalışma başlattırıyorlar, belli büyüklükte bir fon alarak. "Bu fonun sonucunu bekliyoruz efendim, bu nasıl olur?" diyorlar. Bu sürüyor 3-4 sene. O süre içinde de köşenin köşesini dönüyorlar. Bu arada da bir sonuç çıkmıyor bundan zaten.
Gerçekleri açıklayanları tehdit ediyorlar
-Bizim gibi yeşilci olanları, dernekleri mahkemeye veriyorlar, tehdit ediyorlar. Ben de alıyorum bu tehditleri. Tehdit ediyorlar ve bunun dışında milyonlarca dolarlık tazminatlarla gözünüzü korkutmaya çalışıyorlar ve karşı lobiler kuruyorlar. Çünkü işte ’Dünya aç kalacak, dünya yok olacak, eğer biz bu tarım mahsullerini üretmezsek, bu kimyasalları yok ediyorlar ama biz bunları dolaylı olarak ortaya çıkartıyoruz, besin değerlerinin içine söylediğiniz bitkilere enjekte ediyoruz vs..’ diyorlar.
-Domatesin çekirdeği yok. Tohum vermiyor. Büyük tröstler Türkiye’ye satıyor belli miktarda. Onu çoğaltamıyorsunuz çünkü içinde tohum yok. Bunu en çok satan İsrail’dir. Onlar bize tohum yollamasa biz açız. Biz bunu kendimiz üretebiliriz. Biz bunu niye yapmıyoruz? Ama onlar genetiğiyle oynayarak en aza indiriyorlar.
-Çekirdeksiz karpuz yiyoruz. Olacak şey mi?! Sanki çok makbulmuş gibi. Halbuki çekirdeğini ayıklasak ne olur?!! Üstelik iki katı fiyatına satıyorlar. Halbuki karpuz betakrotan bakımından kırmızılar içinde kanserden koruyan en iyi varlıklardan bir tanesidir.
Bulaşık detarjanlarındaki tehlike
-Bulaşık makinasındaki deterjanı hiç bir şekilde arıtamayız. Çok az miktarda da olsa kalıcı olur. Deterjanın içine elma sirkesi koysunlar. Makinadan çıktıktan sonra da büyük bir cam kabın içine 9-10 çorba kaşığı elma sirkesi koyalım. Tabağımızı sofraya koymadan önce bunun içine sokup çıkaralım. Çünkü deterjana sirke de koysanız ne kadar yıkarsanız yıkayın, çok az miktarda da olsa pestisit kalır.
-Mutfakta, porselen, cam ve çelik kullanalım.
-Bakır, aliminyum ve plastik mutfağınızda olmasın.
-Dip balıklarında kanserojen madde var. Kefal, barbun, mezgit kanalizasyon diplerinde yetişiyor. İstanbul’da yenilen karides, midye ve istiridyeye ağzınızı sürmeyin. Zehirleniyorsunuz. Midyeden çok zehirlenen insan oldu. Çünkü doğrudan doğruya kanserojen, içinde kurşun ve civa var. Beyin dokusunda tahribat yapıyor, atılmıyor. En büyük kanserojen civa. Bunlar da çinko da çok.
-Bitkisel baklagiller, bunlar protein ihtiva eden tabi proteinler.
-Yumurtanın beyazı dünyanın en faydalı en zararsız proteini.
Herkesi ekrana çıkarıyorlar, medya çok hatalı!
Türkiye’de sazı eline alan, olur olmaz herkes artık ekrana çıkıyor, reyting getirsin diye. Medya maalesef çok suçlu. Her programda görüyorum lise mezunu bile olmayan adamlar herbalist diye çıkıyorlar. Doktorlar belki nam yapsın, şöhret yapsın diye bilir bilmez bunların belki kapağını açmamış çıkıp konuşuyorlar. Dikkat edin diyorum ve buradan uyarıyorum; prostat olan hastalar çinko almasın ve yüksek doz kalsiyum tüketmesinler. Prostat kanserinde tetikleyicidir ve kanser olduktan sonra da süreyi kısaltır.
-Çocuklarımıza gazlı içecekler değil meyva suyu verelim. Muhakkak posalı tüketmelerine dikkat edelim.
-Türkiye’de bazı derneklerden gelen bazı yazılarda, yüzde 70 saf meyva suyu olduğu söyleniyor. Bunlara inanmak durumundayız. Çünkü çok büyük şirketler bunlar. Ama meyva suyu olmayan, esans olanlardan kaçalım. Üzerinde yazıyor zaten. Ama tarihlerine mutlaka bakalım. Meyva suyu sıkıldığı andan itibaren 8 saatte değerini kaybeder O nedenle tarihlerini yakın alsınlar lütfen ve onları 1 ay içinde bitirelim.
-Türkiye’de hakikaten muazzam bir meyva potansiyeli var. Bütün çiftçiler, köylülerimiz bunlardan para kazanıyor ben buna niye mani olayım. Ama çabuk tüketsinler. Bir elmayı bile kesseniz üstü iki saat sonra siyah olur, oksite olur ve işe yaramayabilir. Ama bunlar kendisini pastörize ettikleri için bunları 1-2 ay içinde tüketmemizi sağlasınlar.
Beni düşman bellemesinler
Bizim bu tatlı uyarılarımız hem çocuklarına hem torunlarına ve gelecek nesillere faydası olacak. Biz tatlı uyarılar yapıyoruz. Bizi düşman bellemesinler lütfen, dost bellesinler. Biz onları tatlı tatlı uyaralım, onlar da bu zararlı şeylerden ufak ufak çekilsinler. Tabi ki bir anda çekilemeyecekler.
Fast Food’çuları desteklerim AMA...
-Bizim fast food’çular biraz kendilerine gelsinler lütfen! Fast Food’ların yanında bir tabak da yeşil ikram etsinler. İyi yıkanmış, sirkeli sudan geçirilmiş...O zaman biz bunları destekleriz. Şu an buradan uyarıyorum. Eğer Fast Food’un yanında bir tabak da bedava yeşil salata -veya salatalık, kıvırcık salata, domates de olur- verirlerse söz veriyorum burada, o zaman bütün bu Fast Food’çulara sevgiyle yaklaşacağım.
Hayvanlarda bile kanser artıyor
-İngiltere’de köpeklerin yiyeceklerine yeşil salatalar eklendi ve köpeklerdeki kanser oranında yüzde 90 oranında azalma olduğunu görüldü. Köpeklerde bile bir yeşil kanser oranını düşürmüş. Yani zehirin panzehiri yine yeşil. Bu da 2006 yılının bir çalışması.
Gece çalışan kadınlarda meme kanseri riski yüksek
Her insan haftada bir kez gece hayatı yaşayabilir, çılgınlıklar yapabilir. Ona karşı değilim. Bu günlük hayatını renklendirebilir. Amerika’da yapılan bir araştırmaya göre, gece çalışan kadınlarda 5 kat fazla meme kanseri görülmüş. Karanlıkta uyumak, aşağı yukarı 30-40 yaşından sonra... Beynimizde melatonin denen bir hormon vardır. Bu melatonin karanlıkta ortaya çıkar. Ümmün sistemi korur, vücudu gençleştirir, dengelendirir, mutluluğu sağlar, uyku düzenini sağlar, kansere karşı ümmün sistemini uyarır, çok güçlüdür. Gece hayatı olan insanlar bu hayatı değiştirsinler.
Yağlara dikkat!
Biz katı yağlara karşıyız. Yanlış anlamasınlar ama onlar zeytinyağdan üretmişler falan, ona karşı değiliz. Bu kadar ilanlar vererek, beş kişiye kutuyu tutturarak, televizyonlara çıkarak insanları aydınlatmaları yönünden güzel bir şey bu. Biz katı yağlara karşıyız. Tereyağa da karşıyız. Ama zeytinyağdan yaptıklarını söylüyorlar. Ama bunu yaparken akla bir soru geliyor ’Acaba ben katı yağ alacağıma niye zeytinyağ yemiyorum ki?’ diye bir soru geliyor akla. Soya yağından yapıyoruz falan filan diyorlar ama iz çok hijyenik olduğu ve kaliteli insanlara kutuyu tutturarak gösterdikleri için onlar da çok kaliteli öğretim üyeleri var aralarında, diğer kişiler var işte medyada isim yapmış kişiler. Tabi ki onlara saygı gösteriyoruz. Bu kampanyanın diğer firmalara da örnek olmasını ve sağlıklı şeyleri insanlara duyurmalarını tavsiye ediyoruz.
PEKİ KENDİSİ NELER YAPIYOR?
Prof. Dr. Erkan Topuz, halkı aydınlatıcı bilgiler verdikten sonra, kendi günlük yaşamı içerisinde neler yaptığını, nasıl beslendiğini de kısaca özetledi. Topuz şunları anlattı:
"Ben normal olarak 22:30 ya da 23:00’te yatarım. Karanlık bir yerde yatarım, sabah da 05:30 veya 06:00’da kalkarım. Aşağı yukarı 40 senedir, üniversitedeki hayatım ve çocukluğumdan beri böyledir.
Televizyonu çok uzak mesafeden izlerim. Bilgisayarımı açık bırakmam. Çocuklarıma da açık bırakırlarsa kızarım.
Cep telefonuyla 30 saniyeden fazla konuşmam. Hemen kapatırım. Ama bu benim alışkanlığım çok çabuk konuşmak. En az 80-90 kişi bana mesaj bırakıyor. Cep telefonlarımı belli saatlerde açarım. Öğlen bire kadar telefonumu açmam. Akşam da 22:30 kadar da açıktır. Sonra kapatırım.
Haftanın 5 günü balık çorbası içiyorum. Dip balığı dışındaki balıklarla yapılan çorba. Bu çorbanın içine zerdeçal mutlaka koyarım. Zerdeçal, bizim sarı safran dediğimiz ve köri olarak da piyasada bulunur. Kansere çok etkilidir. Gerek korumasında gerekse kanser esnasında damarı bağlayan bir maddedir. Aşaığı yukarı her 200 gram için bir çorba kaşığı attırıyorum. Bu zaten çok lezzetli bir şey. Bütün Uzakdoğu’nun ve Avrupa’nın tükettiği bir olay. Ama bizde bu terbiye yok.
Haftada mutlaka 1-2 kez balık yerim.
Genellikle esmer pirinç yemeye çalışırım. Beyaz un, beyaz şeker ağzıma sürmem. Hastalar teşekkür için baklava falan getiriler, içinden bir tane alırım bazen hatırları için.
Evimize beyaz ekmek girmez.
Yemeklerde kaya tuzu kullanırız.
Sabah kahvaltısında 1 veya 2 bardak su içmeyi tavsiye ederim. Vücuttaki toksinleri atar. Bir de kahvaltıda yeşil çay tavsiye ediyorum. Ayrıca, yeşil çay, böğürtlen, ısırgan ve limon kabuğundan yapılan çay çok önemlidir. Isırfan yaprağı ve kökü, prostat, mide, meme kanserinden korur. Ben bunu sabah tüketirim.
Eğer organikse mutlaka 2-3 domates yerim.
Keçi peyniri tercihimdir. Çocukluğumdan beri çok zeytin tüketirim. Zeytin eğer organikse dünyanın en faydalı yiyeceklerinden.
Sabah kahvaltısından her türlü yeşili tüketebiliriz.
Biz diyoruz ki bire beş veya yedi sebze tüketin. Minerallerinizi, betakrotenlerinizi, selenyumunuzu vs. bütün minerallerinizi bunlardan almaya çalışın. Ama bazı oranlar var ki bir oda kadar selenyum tüketirseniz o zaman kanserden korunursunuz. Ama 200 ünite E vitaminiyle beraber tüketirseniz prostat kanserinden yüzde 20 korur. Ben E vitamini alıyorum.
Omega3’ü balıktan alıyorum ama yeteri dozda alıyor muyuz? Omega 3’ü bir ay içelim, bir hafta dinlenelim. Çünkü omega 3 bizim için çok faydalı.
Devedikeni sütü alırım. Bunun karaciğeri kanserinden koruduğu 3 bin senedir malum. Prostat ve mesane kanserinde tümörü durdurucu etkisi gözlenmiş.
Bromalein kullanıyorum. Ananasın köküdür, özüdür, çok şifalıdır. Ama bunları periyodik olarak kullanıyorum.
Bunun dışında bazı tip mantarlar kullanıyorum.
Hiç bir şekilde zayıflatıcı gıdalara gitmeyiniz. İnanmayınız diyetçilerin 8-10 kilo verdirdiğine. Çünkü sizi kansere hazırlıyor. Manken olma sevdasına girmeyin, sağlıklı yaşayın. Tabi ki biz boy kilo oranına dikkat ediyoruz ama ayda 1-1,5 kilonun üzerinde kilo vermek kansere hazırlıktır. Çünkü yüksek oranda kilo verdiğimiz zaman, vücuttaki yıkıcı mahsuller ve tüm zehirli atıklar kansere dönmektedir. Normal boy-kilo indeksine giriiniz ama ayda 1-1,5 kilo verin.
Mesela yeşil çay, hem kanserden korur hem de kilo almalarına mani olur. Bromalein (ananas özü), kilo aldırmaz, vücuttaki ödemi atar, kanserden de korur. Veya ananası günde 2 bardak tüketin ya da bunları alamıyorsanız günde 2 bardak yeşil çay tüketin.
Kırmızı et ben yemem. Ancak ayda ayda ya da bir iki ayda yerim. O da dışarıda yerim. Bizim eve kırmızı et artık girmiyor. Balık, tavuk ve hindi yerim sadece."
1 yorum:
HOCAM HALANA HAPINI KULLANMAK SAKINCALIMIDIRR
Yorum Gönder